Yazarin filme alinmamis özgün senaryosu.
Ilk kez kitap olarak...Yillar sonra...
(Arka Kapak)
Ankara’da yasarken yazmaya basladigim Baskasinin Hayati’ni, 1985’te tasindigim Istanbul’da bitirdim. Daginik Yatak sonrasiydi. 1984 ve 1985 yillarina yayilan yedi-sekiz ay kadar sürdü senaryonun yazilmasi.
O günlerde, bugünlere oranla daha popüler olan deyimle, bir “kadin filmi“ yazmak istiyordum. Bir de degil, iki kadin. O siralar, öyle “iki kadinli“ filmler falan da pek yoktu ortalikta. Disarida örnegine sik rastlanan, ama bizim sinemamizda nedense kimsenin pek yanasmadigi bir seyi denemek istiyor, iki kadin stari ayni ringe çikarmayi planliyordum. Ring de, eldivenler de, havlular da esit olmaliydi. Bu zorunlulugun beni belki de senaryoyu zaman zaman zorladigini, hem her iki kadina esit agirlikta sahne yazmak, hem de bunu akisi agirlastirmadan, tempoyu düsürmeden, hikâyeyi hantallastirmadan organik bir biçimde yapmak gerekliliginin beni epey ugrastirdigini kabul etmeliyim.
Birbirinin yerinde olmak isteyen, birbirinin hayatina özenen, hatta birbirinin “alter-egosu“ olan, farkli kesimden iki zit kadini, bir biçimde karsi karsiya getirmek istiyordum. Iki kadinin, film boyunca iki ayri kanalda gelisen hikâyeleri, sonuçta bir çatalda kesisecek, kendilerine ve hayatlarina iliskin hemen her seyin agir bir biçimde sarsildigi, derin bir güven kaybina ugradiklari bir dönemde, kendilerini zayif hissettikleri özel bir anda karsi karsiya gelen bu iki kadinin çatismasiyla birlikte hikâye doruga ulasacakti. Bu karsilasmanin her iki kadinin kendi kisisel tarihlerindeki yeri, zamani ve anlami çok önemliydi. Yasanan bu çatismanin sonucunda, her ikisinin de hayatinda bir seylerin köklü olarak degismesi gerekiyordu; bunun için de, onlari, o güne degin kendilerine kurduklari dünya içindeki herhangi bir anlarinda degil, zirhlarinin delindigi, özel, zayif, yarali bir anlarinda karsi karsiya getirecektim. Bu, hem karsilasmanin siddetini güçlendirerek çatismayi hizlandiracak ve anlasilir kilacak, hem de sonrasinda olacaklari daha kolay hazirlayacakti. Yalniz bir tehlikesi vardi bunun ve kaçinilmazdi: Her ikisini de bir araya getirene kadarki zaman içinde gelisen olaylar, ikisinin ayri ayri yasadiklari hikâyeler filmi uzun kilacakti. Nitekim öyle oldu. Ayrica bütün bu hizli tempolu akan sahnelerden sonra da, Türk sinemasinda pek rastlanmayan bir biçimde, kapali bir tek mekânda geçen ve uzun süren bir hesaplasma, tartisma, kavga ve barisma sahnesi yazmayi tasarlamistim. Final, bu anlamda tam bir eskrim gösterisi olsun istedim. Böylelikle, iki kadinin hesaplasmasi ve ödesmesi üzerine kurulu bir “oda filmi“ havasindaki bu sahnede, her iki oyuncuya da oyunculuk olanaklarini sergileyebilecekleri, “solo yapabilecekleri“ dramatik etkisi güçlü anlar yazmis olacaktim. Iki kanalda gelisen ve ilerleyen film, basindan itibaren, oraya, o noktaya ulasmayi amaçlayacakti. Bu da bana daha baslangiçta, üzerinde hedefe ilerleyebilecegim bir dramatik egri kazandiriyordu. Sondaki o “oda filmi“ havasinda diye nitelendirdigim büyük sekansi küçük parçalara bölerek filmin baslarindaki bir noktadan itibaren aralara serpistirerek, hem sondaki sekansin yükünü hafifletmis oldum, hem de bu dramatik egriyi seyirci için de merak edecegi, iz sürecegi bir hat haline getirmeye çalistim. Ses tasmalari esliginde zaman zaman ortaya çikan bu kisa sahneler, baslarda ne olduklarini, nereden geldiklerini hemen ele vermeseler de, bir süre sonra ilerideki belirsiz bir noktanin isareti olarak akistaki yerini bulacak ve filmin sonundaki o büyük sekansta her seyin birbirine kenetlenmesiyle aydinlanacaklardi. Bu parçalayip önceye tasima yoluyla, filmin sonundaki o büyük sekansi, ayni zamanda upuzun bir tiyatro sahnesi olmaktan da kurtarmis olacaktim.
Kafamda belli iki oyuncu için kaleme almistim hikâyeyi; onlarin Yesilçam gelenegi içindeki imgeleri, oyunculuk ikonlari, karsi karsiya gelmeleriyle kazanilacak olan ivme; zitliklarindan dogacak çakimin hikâyeye kazandiracagi parlaklik ve gerilim hesaplari üzer
Yazar Adı
Murathan Mungan
Renk Bilgisi
karışıkçokrenkli