İşlediği suçtan ötürü ölüm cezasına çarptırılan bir mahkûmun
kalan zamanını yazdığı bir günlükten çıkar gelir bu hikâye.
Günbegün korkularına, endişelerine, hayata tutunmakla
her şeyi bırakmak isteği arasında sıkışıp kalmışlığına;
özlemlerine, pişmanlıklarına, acılarına şahit tutar
geride kalanları yazdığı bu satırlarla.
Hangisi daha fenadır onu da bilemez. Ölmek mi yoksa ölümünü büyük bir açlıkla bekleyen kalabalıkla yüzleşmek mi?
Bir insanın canını aldığımızda sadece onu mu yaralarız?
Babasının, annesinin, çocuklarının canı yanmaz mı?
O insan öldüğü vakit gerideki masumlar da onunla ölmez mi?
Peki ya ailesi yoksa? Zihnini, kalbini, ruhunu hoş tutacak kimsesi olmayan,
sevgiyi öğrenmeyen birini canından etmek ne kadar ahlaki?
Bir İdam Mahkûmunun Son Günü’nde idam cezasının ne kadar yanlış
ve trajik bir şey olduğunu göstermeye çalışan Hugo, herkesin aklına
ve vicdanına seslenerek okurları neyin doğru
neyin yanlış olduğu konusunda birtakım sorgulamalara itiyor.
Renk Bilgisi
karışıkçokrenkli