“Yola baktım, yolda kaldım, ne gitmeye cesaretim ne dönmek için tesellim vardı.”
Beyda Yıldız, Siirt’ten Almanya’ya uzanan genç bir ömrün, merhemi olmayan derin bir yaranın, unutmak ve hatırlamak arasındaki karlı yolun hikâyesini anlatıyor Duasız ve Törensiz’de: Birbirinden
ayrı düşen Neval ve Hasan’ın kalbinde kök salan ve zamanla bir
sarmaşık gibi dolanarak yaşamın ta kendisine dönüşen büyük yasın
günlerini sayıyor. Başka bir dilde büyümeye zorlanmışların, kaybını
ararken kaybolanların, hasretin ruhlarda bıraktığı yakıcı boşluğun
romanı bu; ölü toprağı yiyenlerin romanı.
Sekine Ninem yeşil nakışlı elleriyle mezardan bir avuç soğuk toprak
aldı. Sarsak adımlarla yanıma yürüdü. Yaklaştı, yaklaştı, daha da yak-
laştı. Çenemi iki eliyle tuttu. Avazımla açılan ağzıma bir avuç kara
toprağı tıktı: “Bu senin ölü toprağındır. Gıdım gıdım ye Nevalim, gıdım gıdım.”
Renk Bilgisi
karışıkçokrenkli