“İşte bu benim annem!... O da hep böyle küserdi!... Abimle
benim duyacağım şekilde konuşup, bana mesajını verirdi
mutlaka...
Dünyam başıma yıkılırdı o küsünce... Benim annem bu işte!...
İşte bu!... Efsunlu ve sır dolu!... Sözleri bulmaca gibi!... Bu,
benim
Melek Annem!... Elbette kurtaracağım onu!...”
Mutlu bir aile, İsmailoğlu ailesi: Otoriter anne Melek Hanım,
baba Şükran Bey, oğulları Tufan ve Tayfun, köpekleri Sarı...
“Annesinin sarı prensi” Tayfun, on yedisine basacağı gün eve
biraz erken döner. Fakat bu sesler, annesinin yatak odasından
gelen bu sesler... Kapı aralığından görünen yabancı erkek
bacağı... Yoksa?... Tanrım! Tayfun’un doğumgünü, Melek
Hanım’ın intihar günü olur... Aradan yıllar geçer, yetiştirme
yurdu müdürü İhsan Beyit, meslektaşı ve “abisi” Hasan
Çokar’a bir çocuk gönderir. Mecburiyet olmasa, kimsenin
yanından ayırmak istemeyeceği bir çocuktur bu. O sarı saçlar,
o yüz, o konuşma, o karizma... Bir sicil vardır çocukta, “Tövbe
estağfurullah, Mevlût gibi!” Sonra? Sonrası karmaşık, komik,
heyecanlı; hem “kelalaka” hem fazlasıyla alakalı... Üstelik,
uyarı levhası hediyeli: “Zaman”la fazla oynama!... Sezgin
Kaymaz “fantastik eğlence”yi Geber Anne!...’de başarıyla
sürdürüyor.
Yazarın gözden geçirdiği yeni basım.
Renk Bilgisi
karışıkçokrenkli