O yıl Tasmanya’da yaz bitmek bilmiyordu. Olağan kuralların hiçbiri geçerli değildi. İlkbahar yağmurları yoktu, yaz yağmurları yoktu.
Her gün bir öncekinden sıcak ya da daha sıcaktı. Buna karşın,
parlak ya da mutlu bir yaz değildi.
Söndürülemeyen yangınlar, tükenen türler, insanların paylaştığı felaket haberleri gündemi kaplamışken işinin, büyüyen oğlunun ve orta yaşı geçmeye başlayan bedeninin telaşlarıyla uğraşan mimar Anna, 87 yaşındaki annesinin hastaneye kaldırıldığını kardeşinden gelen bir mesajla öğrenir. Kardeşleriyle birlikte annelerini hayatta tutmak için gereken her şeyi yapmaya karar verirler, ancak Anna’nın hem kendi bedeninde hem çevresinde ürkütücü eksilmelerin, kaybolmaların başlamasıyla birlikte hayatın ve ailesinin göz ardı edilmiş bazı gerçekleri su yüzüne çıkar.
Gündüşlerinin Yaşayan Denizi modern insanın
en temel gerçeğe, ölümlülüğe bile meydan
okurken neleri kaybedebileceğine dair
büyülü, hiper-gerçekçi bir anlatı.
Günümüz dünyasının kaotik ortamı
içinde hakikatin nasıl kaybolduğuna
dair Saramago’yu aratmayan
çağdaş bir aile meseli.
“Dünyanın her tarafından yazarlar şu soruyu cevaplamak için boğuşuyor: Bunca yıkım, bunca korku arasında edebiyat ne ortaya koyabilir? Gündüşlerinin Yaşayan Denizi Flanagan’ın bu soruya çarpıcı, yürek burkucu cevabı.” — Guardian Australia
Yazar Adı
Richard Flanagan
Renk Bilgisi
karışıkçokrenkli