“Yoko Ogawa insan psikolojisinin en ince noktalarını, zarif ve dokunaklı anlatımıyla ifade ediyor.” –Kenzaburo Oe
Adı bilinmeyen bir sahildeki küçük bir adada nesneler art arda
yok olmaktadır. Önce şapkalar gider, ardından kurdeleler. Kuşlar ve güller de yok olduktan sonra kayıplar hem hız kazanır hem
de etki güçleri giderek büyür, ancak despot Hafıza Polisleri’nin
korkusuyla titreyen ada halkı, olan biteni sorgulamaktan ölesiye
çekinir. Hatıralarına sıkıca sarılan küçük bir grup insan gibi teker
teker avlanmaktansa unutmayı tercih ederler. Ne var ki, asıl yok
oluş tam da bu noktada başlayacaktır.
Hafızanın gücü ve kayıplardan yadigâr travmalara dair gerçeküstü, kışkırtırcı bir masal olan Hafıza Polisi, satırları arasında yaşadığımız yüzyıla yöneltilebilecek “en naif” serzenişi de gizliyor: Unutmaktan korkmadığınızda her şey birdenbire ölür; her şey, birdenbire...
Güllerin ardından sessizliğe gömülen yok oluşlar, bir süre
sonra geri döndü ve üst üste iki kez yaşandı. Bu sefer fotoğraflar ve meyveler kaybolmuştu. Ben annemin şömine başındaki fotoğrafı dahil her şeyi toplayıp yakacakken R. umutsuzca durdurdu beni. “Fotoğraflar değerlidir. Anıları saklarlar. Onları yakarsan bunun geri dönüşü olmaz. Sakın yakma onları.”
“Başka seçeneğimiz yok. Fotoğrafların yok oluşu çoktan
başladı,” diye karşılık verdim.
“Peki, fotoğraflar olmazsa annenle babanın yüzünü nasıl hatırlayacaksın?” diye sordu R. ciddi bir tavırla.
“Yok olan annemle babam değil ki, yalnızca fotoğrafları.
Endişe etme, onların yüzlerini asla unutmayacağım.”
Renk Bilgisi
karışıkçokrenkli