Çalışmak, üretmek, daha çok çalışmak, daha çok üretmek… Erken kalkmak. İşe gitmek. Mesai yapmak. Öğle arası vermek. Mesai yapmak. Emekli olmak. Para biriktirmek. Borçlanmak. Borç ödemek. Çalışmak. Sonuna kadar çalışmak. Daha… Daha… İnsanoğlunun icat ettiği ve sonunda kendisini kaptırdığı döngü. “Çalış, üret, çalışmazsan aç kalırsın, üretmezsen toplumda yerin yok…” Varsa bir büyük ideal çalışmaktır o anlayışı.
Bugün dünya, her insanın durmaksızın üretmesini, çalışmasını istiyor. Neredeyse elden ayaktan düşünceye kadar çalış-a-mayanlar, dışlanıyor, çaresiz bırakılıyor. Çalışma kutsanıyor. Diğer yollar adeta lanetleniyor.
Bu sistem, insanların yaşamak, asgari ihtiyaçlarını giderecek şekilde hayatını sürdürmesi için mutlak çalışmak zorunda olduğu bir sistem. Açıkları, eşitsizlik ve adaletsizlikleri olan bir düzen.
Paul Lafargue, bütün bunlara başkaldırıyor. “Tembellik hakkı” diye ironik bir şekilde isimlendirse de düşüncesini, asıl derdi başka. Aylaklığı önermiyor mesela. İnsanın değer üretilebilecek zamandan mahrum bırakılmasına karşı çıkıyor. Özgürleşmeyi dert ediniyor. Bir türlü bitmek bilmeyen uzun mesai saatlerinin, sınırlı sayıdaki insanı zenginleştirmekten başka bir sonuç doğurmadığını ve devasa bir insan kitlesinin bu çarkın dişlileri arasında heba olup gittiğini vurguluyor.
Bu çetin ve vurucu kitap, kapitalist çalışma düzeni karşısına dikilen düşünce anıtı.
Her satırında modern zamanların öyküsü akıyor.
Renk Bilgisi
karışıkçokrenkli