Yayla

Essiz dogal güzelligi, tertemiz havasi ve çesit çesit bitkileriyle, Ballidere köyünün cennetidir Morsay Yaylasi. Yaz gelince, köyün bir kismi buraya göçer. Onlardan biri de Çakir Hasan’dir. Karisini, gelinini ve üç torununu takip pesine, göçer gelir yaylaya. Bir çadira sigismak zordur ama, biraz mecburiyetten, biraz da burada sifa bulduklarina inandiklarindan, vazgeçemezler bu mevsimlik göçten...Günlerden bir gün bir kazi ekibi gelir Morsay Yaylasi’na. Anlarlar o zaman dogasi kadar tarihinin de zengin oldugunu bu yörenin. Kazi Ekibi’nde, isçinin, köylünün sorunlarina duyarli piril piril gençler ve büyüklük taslamayan, kibir nedir bilmeyen bir profesör vardir. Asim Al’dir adi ama herkes ona Hoca Bey diye hitap eder.Hoca Bey’le Çakir Hasan dost olur kisa sürede. Dilleri ayri, gönülleri birdir ne de olsa... Çakir Hasan Hoca Bey’e çok ragbet eder; Hoca Bey de ilgisini esirgemez ondan. Herkesin keyfi yerindedir anlayacaginiz... Ne var ki, bu günesli tablo, Çakir Hasan’in güzeller güzeli torunu Gülcan hastalaninca puslaniverir. Bildikleri her yolu denerler iyi olmasi için. Kazi Ekibi’ndekiler ise ellerinden gelen yardimi yaparlar. Lakin, Gülcan bir türlü iyilesmez. Hastaneye yetistirilmesi gerekmektedir tez elden. Ama nasil, hangi araçla? Tek çare Hoca Bey’e tahsis edilen ciptir. Ne var ki bu da, onun iki dudagi arasindan çikacak tek kelimeye baglidir: Evet ya da hayir...Fakir Baykurt bu romaninda, memur zihniyetini benimseyip, kaliplari disina çikamayan insanlari elestiriyor. Daha dogrusu, bu tip insanlardan yola çikarak, saglik sorunlari basta olmak üzere memleketin pek çok sorununu tüm çiplakligiyla ortaya koyuyor.