Zülzine

Ak köpüklü mavi sulariyla Akdeniz'in kiyisinda, Sahra Çölü’nün hemen kuzeyinde, kara kitanin denizle bulustugu yerde bir mücevher gibi parildayan beyaz bir sehir vardir: Hammamet... Beyaz sehir... Magrip’in incisi... Yasamayi seven mutlu insanlarin sehri... O gün kentin sokaklarinda her zamankinden farkli bir telas göze çarpiyordu. Insanlar hizla meydanlari, sokaklari bosaltiyor, kapilarini ve pencerelerini siki siki kapatiyorlardi. Herkesin dilinde tek bir kelime vardi; firtina... Koca sehir, güneyli bir rüzgâra teslim olmustu. Kaçabilen herkes bir yerlere saklanmis, firtinanin dinmesini bekliyordu. Biri hariç… Çikmaz bir sokagin agzinda soluk eflatun elbisesi, hâkî basörtüsü ve ham deriden yapilmis koyu kahve renkli sandaletleriyle genç bir kiz, agzini burnunu kapatmis, firtinaya direnmeye çalisiyordu. Biraz sonra mavi boyali ahsap bir kapinin önünde durdu. Bastan asagi simsiyah giyinmis, uzun boylu, sert bakisli genç bir adam suretinde, kaderinin bu kapinin arkasinda onu bekledigini henüz bilmiyordu... ... Hammamet’te yasayan dünyalar güzeli Zülzine ile çöldeki Tuvarek kabilesinin cesur lideri Amir’in firtinali hayatlarinin hikâyesi... Onlarin aski, unutulup çölün kumlarina mi gömülecek yoksa bir efsaneye mi dönüsecek?...