“Karanlığın olmadığı yerde tekrar buluşacağız.”
Orada karanlık yok çünkü orada batacak olan bir güneş yok.
Geçmişin, gerçeğin ve sevginin olmadığı; savaşla barışın, özgürlükle esaretin, cehaletle gücün birbirine
karıştığı bir dünya. Evliliklerin Parti iktidarını güçlendirmek için yapıldığı, çocukların bu iktidarı sürekli
kılmak adına casus olarak yetiştirildiği bir dünya. Winston Smith, işte böyle bir dünyada, Büyük Birader’in
onu izleyen gözleri ardında gördükleriyle dayatılanlar arasında hakikati ararken kendini totaliter rejimin
pençelerinde, “karanlığın olmadığı yerde” buluveriyor. “Eğer umut varsa işçidedir” diyen Smith bedenine
yapılan tüm işkencelere rağmen dayanabildiği son ana kadar ikiyle ikinin dört ettiğini engizitörlere
haykırmaktan geri durmuyor.
Bağlamından koparılıp sığ bir düşünceyle sosyalizm eleştirisi olarak sunulmaya çalışılsa da 1984
“reel sosyalizm”den Nazi Almanya’sına kadar her türlü totaliter rejime karşı bir başkaldırı
niteliğindedir.
İlk kez 1949’da yayımlanan ve dünya edebiyatının mihenk taşlarından biri olan 1984, bu kez Zülfü
Livaneli’nin özel seçkisi içerisinde ve onun önsözüyle okurla buluşuyor.
Renk Bilgisi
karışıkçokrenkli