Adana, güneşin kenti... Yaşamın da sımsıcak sürüp gittiği, içtenlikle yol aldığı, sokağa taştığı açık hava tiyatrosu. Tablacıları gibi seyyar değişken bir âlem. Göreni hayrete düşüren, hadi canım sen de, dedirten bir karmaşa. Köprüleri, kıyıları, mahalleleri, sinemalarıyla topyekûn bir hafıza mekânı...
Adanalının attığı her adım olay, ettiği her söz gündem. Yeri geldiğinde güneşe silah sıktığı da doğrudur; selam verircesine su gibi akıcı küfrettiği de; ayaklı sinir trafosu, yüksek gerilim hattı olduğu da.
İyi de hırsızın hiç mi suçu yok? O delirten sıcağın? Tembel gölgenin işe yaramazlığının? Cımcılık uyanılan, uyudum demeye bin şahit ister gecelerin?
Cehennem hakkını dünyada savandır Adanalı. Onun için gerginliğini mazur görmek gerek. Karşılaştığınızda şefkatle yaklaşmak. İçindeki kelebeğin kanat çırpmasına, gelip kalbinize konmasına izin vermek.
Bir bahane, Adana’ya düşürün yolunuzu! Portakal Çiçeği Karnavalı’ydı, Lezzet Festivali’ydi, Jakaranda Festivali’ydi derken, Adanalıyı yerinde görün, sevin...
İşte o güne kadar da bu öykülerle tanıyın Adana sokaklarını, sokaktaki Adanalıyı.
Renk Bilgisi
karışıkçokrenkli