SET İÇERİSİNDEKİLER
• MARTI
• VİŞNE BAHÇESİ
• ALTINCI KOĞUŞ
• VANYA DAYI
• ÜÇ YIL
• ÜÇ KIZ KARDEŞ
• BOZKIR
MARTI
Durum hikâyesinin kurucusu sayılan Anton Çehov’un, tiyatro edebiyatının da en önemli temsilcilerinden biri hâline gelmesi,iyi bir gözlemci olmasından ve belki de yaşadığı dönemin güçlüklerini gerçekçi bakış açısıyla yakalayabilmesinden ileri gelir.
Eserlerinde genellikle toplumsal konuların üzerine eğilen Çehov,
bu sanat eserinde, aslında hayat sahnesinden kesitler de sunar. Tiyatroda yenilik arayışına giren karakterin aykırı görünümü, dolayısıyla anlaşılmazlığı, yalnızlığı, hayal kırıklığı yaşamın ta kendisi gibidir. Sahnenin, güneşin batmasıyla başlaması bile bu yalnızlık ve çekimserlik hissinin en başat ögelerinden sayılabileceği gibi insanın iç dünyasındaki çelişkileri de açıklar.
Martı, hayatın türlü açmazlarını bir arada işleyerek âdeta
toplumun bir kesimine sahne üzerinde ışık tutar.
Bu keyfiyet, karakterlerin kolayca içselleştirilmesini sağlamakla beraber esere duygu yoğunluğu yüksek bir hava katar. Çoğu zaman düşündürücü diyaloglar etrafında şekillenen ve
herkesin farklı karakteristik sergilediği eserde, insana dair ne varsa Çehov’un duygu yüklü kaleminde kendine yer bulur: hırs, tutku, özlem, korku, kıskançlık, umut, öfke, sevinç ve tabii ki aşk…
VİŞNE BAHÇESİ
Derebeylerin çöküşe geçtiği, burjuvazinin yükselişe geçtiği dönemde, zevküsefa içerisinde yaşayan Madam Ranevskaya ve kızının, gösterişli hayatları uğruna kaybettikleri Vişne Bahçesi… Yitirilen bahçe ile birlikte ayrı düşülen çocukluk anıları…
Çehov, Vişne Bahçesi isimli yapıtında dönemin dönüşümlerini kabullenememiş aristokrat bir ailenin hazin hikâyesini titizlikle, dokunaklı biçimde anlatmaktadır. Rusya'nın tarihini, basit bir hikâye görünümünde, sıradan insanların hayatlarına yansıtan usta yazar aynı zamanda genel kanının aksine, Vişne Bahçesi'ni dramdan ziyade komedi hatta yer yer fars olarak tanımlamıştır. Çehov’un karakterleri trajik bir sesle şöyle seslenir okurlara:
“Bu evi sonsuza kadar bırakırken susabilir miyim, tutabilir miyim kendimi, veda duygularımı dile getirmeden; şu anda, ruhumu ve tüm benliğimi dolduran...”
ALTINCI KOĞUŞ
Çehov’un Altıncı Koğuş isimli novellasının odak noktası İvan Dimitriç ve Doktor Andrey Yefimiç arasında geçen ve bütün anlatıyı kuşatan felsefi temelli diyaloglar, sorgulamalardır. Sorgulamaların tetikleyici karakteri İvan Dimitriç, bir taşra kasabasında kapatıldığı akıl hastanesinde kurtulamadıkları adaletsizliğe, yaşam koşullarının gün geçtikçe daha da kötü olmasına isyan ederken ve hatta bir çıkış yolu arıyorken, Doktor Andrey Yefimiç tüm bu protest tavrı görmezden gelmektedir.
Ta ki kendisi de delilik zincirine vurulana değin…
Çehov, döneminin aydının ülkede yaşanan politik ve sosyal meselelere karşı sınırlı duruşunu delilik olarak addetmiş, üslubunun incelikleriyle okuyucusunu her defasında
6 numaralı koğuşa kapatmıştır, Lenin’i bile...
“Ne yapacağınızı mı soruyorsunuz? Sizin için en iyi şey, buradan kaçmak. Ama maalesef ki bu, faydasız olacaktır. Sizi mutlaka yakalarlar. Bir toplum kendini suçlulardan, akıl hastalarından ve onları rahatsız eden kişilerden korumaya çalıştığında, durdurulamaz hâle gelir. Bu durumda size, yapacak tek bir şey kalır: Burada kalmanızın gerekli olduğu düşüncesiyle sakinleşmek.”
VANYA DAYI
Umutsuz, amaçsız, hayal kırıklığı ile dolu hayatlara adanmış Vanya Dayı, Çehov’un 1889 yılında yazdığı bir oyundan dönüştürülmüştür. Karamsar atmosferi paylaşan atalet dolu karakterlerle bezeli bu hikâyede pişmanlık ve sıkıntılı ruh hâli anlatı boyunca mücadele edilen başat duygu durumlarıdır. Karakterler kendilerince hayat mücadelesini kaybetmiştir, fakat tüm bu canhıraş uğraşın sebebi gizini korumaktadır. Çehov, alışık olduğumuz kahramanlaştırmadan kaçarken Çarlık Rusyası’nın içerisinde bulunduğu histerik atmosferi de okuyucunun gözleri önüne sermiştir.
“Yaşamaktan başka elimizden gelen ne var ki? Yaşayacağız, Vanya dayı! Uzun günler,
Renk Bilgisi
karışıkçokrenkli