Son yillarda Türkiye gündemine yerlesen Islami hareket üstüne çok az sey biliyoruz. Bu bilgilerimizin çogu da yanlis. Yanlislarin basinda, Islami kesimin kenetlenmis bir cephe olarak algilanmasi geliyor. Ülkedeki etkin Islami olusumlar (tarikatlar, partiler, ekoller, çevreler...) hakkinda ayri ayri bilgi veren ilk kapsamli belgesel çalisma olan bu kitap esas olarak bu bilgisizligi kirmayi amaçliyor.
Ayet ve Slogan, Islami hareket içindeki ideolojik-politik-örgütsel görüs ve sorunlari, Sol’un tek kistasi sanilan “ilericilik-gericilik“ ikilemine ragbet etmeden “gelenek ile modernlik“ arasindaki iliskiler baglaminda irdeliyor.
Rusen Çakir’in bes yil boyunca gerçeklestirdigi sayisiz yüzyüze görüsmenin ve bu süre içinde yayinlanan Islami kaynaklarin büyük çogunlugunu taramasinin ürünü olan kitap, yalnizca Islami hareketin dünü, bugünü ve gelecegi hakkinda söz söylemekle kalmiyor, Türkiye’nin yakin tarihi hakkinda dogru bilinen birçok görüsü de sorguluyor.
(Arka Kapak)
“Insanlar hangi dünyaya kulak kesilmisse öbürüne sagir“
Ismet Özel
Ben bir gazeteciyim. Ama Ayet ve Slogan son yillarin popüler tanimlamasiyla bir “gazeteci kitabi“ degil. Çünkü daha önce bir gazete ya da dergide çikan yazilarin, oldugu gibi (ya da ufak tefek rötuslarla) bir araya getirilmis hali degil. Dolayisiyla hiçbir basin kurulusunun koruyucu kalkanina sahip degil. Sorumluluklari yalnizca yazarina (bana) ait.
Bu kitabin hatasiz ve eksiksiz oldugunu iddia edecek degilim. Ancak bütün bunlara ragmen yayimlanmaliydi, yayimlandi. Hatta geç bile kalindigi söylenebilir. Çünkü böyle bir çalismanin mükemmelligi yakalayabilmesi, kosullar ne olursa olsun imkânsiz.
Türkiye’de herhangi bir ideolojik kesimin birçok düzlemde, birçok boyutta ele alindigi çalismalar yok denecek kadar az. Bazi katiksiz anti-komünistlerin soguk savas ruh haliyle döktürdükleri dehsetengiz “komünist hareketler raporlari“ ile “içeriden“ yazildigi için tüm hayati noktalara egilemeyen, yumurta küfelerinin hep sirtlarda hissedildigi Sol Kendini Anlatiyor gibi çalismalar mevcut. 12 Eylül sonrasi Türkiye Solu’nu anlayabilmekte önemli bir boslugu doldurdugu kesin olan Rafet Balli’nin Sosyalist Sol Konusuyoru da yalniz ve yalniz bir gazeteci çalismasi olmak çabasinda. 12 Eylül’ün arifesinde Aydinlik gazetesinde yayimlanan “Bilinmeyen Sol“ dizisi de esas olarak “dogru sosyalist tavir“ adina, tasvip edilmeyen militan gruplarin, ev krokileri çizmeye varacak ölçüde bir yerlere ihbar edilmesiydi.
Islami kesim üzerine bazi akademik çalismalar ve birkaç dar kapsamli basin dosyasi disinda bunlar bile yapilmadi. Bu anlamda, 1985 yilinda Nokta dergisinde muhabirlik yaparken bu kesimle ilgilenmeye basladigimda ilk farkina vardigim herkesin acemi olduguydu. Ben zaten gazeteciligin acemisiydim, haklarinda ürkütücü tablolar çizilen Islamcilarla neyi, nasil konusacagimi bilmiyordum. Islamcilar acemiydi. Ilk defa kendilerine, kendilerinden olmayan biri çikip “Siz kimsiniz, ne yer, ne içer, nereden gelip nereye gidersiniz?“ diye soruyordu. Dergideki sorumlularim, çalisma arkadaslarim acemiydi. Ilk defa “gizli Kuran kursu, illegal ayin vs.“den degil ama Islamcilardan söz eden haberlerle karsi karsiyaydilar.
Toplum ve özel olarak benim yakin çevrem acemiydi. “Aman basina bir sey gelmesin“ diye samimi bir sekilde uyaranlar; “onlarin öyle göründügüne bakma, iktidara gelseler ilk seni, beni keserler“ diye kehanette bulunanlar; “abi, adamlardaki anti-emperyalist boyut hakikaten çok önemli“ diye kestirmeden politik davrananlar ve daha niceleri...
Büyük ölçüde o dönem yaygin olan sivil toplum tartismalari ve bunun en belirgin yansimasi olup bugün maalesef yalnizca gülünç yönleriyle hatirlanan panellerden cesaret alarak, Islami kesimle ilgimi kesmedim, hatta iliskilerimi ilerlettim. Geçen zaman içinde acemiler ustalasti, handikaplar öz ve biçim degistirdi. Bazilari benim “ajan vs.“ oldugumu iddia edip, Islamcilari zinhar bana “yüz vermemeye“ çagirdilar. Hatta içlerinden, benim haber toplayabilmek için kendimi Islamci gibi tanittigim
Renk Bilgisi
karışıkçokrenkli