“Biyografi sanatı, hor görülen bir sanattır çünkü bir şeylerin, gerçeklerin, düzenlenmiş gerçeklerin sanatıdır.”
Postmodern edebiyat teorisinin karmaşıklığından kaçmak için akademik
çalışmalarından vazgeçip bir biyografi yazmaya koyulan bir akademisyenin
başına neler gelebilir? Böyle bir yolu seçen Phineas G. Nanson
için bu sorunun cevabı beklenmedik, bir o kadar da kafa karıştırıcı olur:
Phineas; bir zamanlar hakikatin peşinde koşan büyük biyografi yazarı
Scholes Destry-Scholes’un izini sürerken kendini büyük maceraların
içinde bulur ve hayat hikâyesindeki sırları çözmeye çalışırken metinler,
parodiler, alıntılar ve çelişkilerle dolu bir mozaiğin ortasında kalır.
Dahası, yol boyunca karşılaştığı tuhaf karakterler ve olaylar Phineas’ın
hayatını da dönüştürmeye başlar; biyografisini yazmaya çalıştığı kişilerin
yaşamlarıyla kendi hayatı arasındaki sınırlar da giderek bulanıklaşır.
Çağdaş İngiliz edebiyatının en önde gelen isimlerinden eleştirmen, akademisyen ve yazar A. S. Byatt, Bir Biyografi Yazarının Öyküsü’yle okuru edebi referanslarla dolu karmaşık bir labirente davet ediyor. Biyografi
sanatının ve gerçeği yazmanın doğasına ve gerçekle düşlenen arasındaki
farka dair derin bir sorgulamayla inşa edilmiş, çıkışı bulmanın pek de kolay
olmadığı bir labirent bu.
Ona kirli pencerelerden bahsetsem mi, diye düşündüm. “Acilen birçok şeyle dolu olan bir hayata ihtiyacım var” dedim. Güven veren ve ayağı yere
sağlam basan bu Anglosakson sözcüğünden memnundum. “Gerçeklik”
ve “gerçek dışılık” hakkında konuşmaktan kaçındım çünkü postmodern
edebiyat kuramının gerçeklik olarak tanımlanacağını biliyordum.
İnsanlar onun içinde yaşıyordu. Ancak yine de ölümcül bir şekilde,
Latinceden türemiş olan daha az kesin, hatta gereksiz olan kelimeyi kendi
sağlam kelimeme ekledim. “Bir şeylerle dolu bir hayata ihtiyacım var,”
dedim. “Gerçeklerle dolu.”
Renk Bilgisi
karışıkçokrenkli