Edebiyatın da "kör" noktaları vardır, hele de bizim gibi çeşitli önyargıların, kültürel şartlanmaların yaygın olduğu toplumlarda daha da yaygındır. Bazı dönemler görülmeyenler, ya da bazen hiç görülmeyenler olabilir. Ya da görüldüğünde de ancak belli biçimler, kimlikler altında görülenler vardır. Bunlar kim veya ne diye sormaya gerek var mı? Elbette toplumun çoğunluğunun değerlerine aykırı, kimliğinden farklı, geleneklerine veya inançlarına ters olanlar; etnik, dinsel, cinsel, siyasi veya kültürel çeşitli azınlıklar...
Cemalettin Efe, hem Türkiye'de hem de 15 yaşında göçmen işçi olarak gittiği Avusturya ve Almanya'da bu durumu yaşamış, bu havayı solumuş, görülmemeyi veya ancak belli biçimlerde görülmeyi yaşamış, ötekileştirilmeyi iliklerine kadar hissetmiş. Ama her defasında yaşamını yeniden kurarken kendisini görünür kılmanın da bir yolunu bulmuş, bu yaklaşıma, bu anlayışa meydan okumuş. Ve sonra günün birinde dönüp geldiği Istanbul'da bu yaşamın içinden süzülüp gelen çok çarpıcı öyküleri kaleme almış.
Efe'nin Dersim, Viyana, Bregenz, Feldkirch, Heidelberg, Berlin, Manheim gibi yaşadığı çok çeşitli coğrafyalardan ve çok farklı hayatlardan yaptığı kayıtlar 70'li, 80'li yılların kasetleri gibi... Çok ilginç sesler, görüntüler karşımıza gelirken kendimizi de o yılların dünyasının içinde buluyoruz; bütün yoksulluğu, yoksunluğu, çaresizlikleri ama aynı zamanda sevgisi, cesareti, dayanışması ve elbette bütün masumiyeti ve naifliğiyle... Bugünden, bugünün dünyasından ve Türkiye'sinden bakınca o günleri özlememek mümkün mü?
Efe'nin öyküleri bu özlemi gideriyor.
Renk Bilgisi
karışıkçokrenkli