“Tam ortada açık, geniş bir giriş, ilerledim, kırmızı halı döşeli, at nalı gibi salonu çevreleyen dar bir koridor. Alt kat locaların kapıları, ileride üst kat localara ve balkona ve paradiye çıkan bir merdiven, halı döşeli. Koridor duvarlarında sırayla sanatçı portreleri. En başta Cahide Sonku'nun nefis bir resmi, onu tanıyordum. Giderek Hüseyin Kemal Gürmen, Bedia Muvahhit, Vasfi Rıza Zobu, Neyyire Ertuğrul, Talat Artemel, Hadi Hün, Samiye Hün, Avni Dilligil, Behzat Butak, Reşit Gürzap, Muammer Karaca, Perihan Yanal, Mahmut Moralı, Sami Ayanoğlu, koridor boyunca, Süavi Tedü, Gülistan Güzey ve daha pek çoğu… Sol dipte, kapıları kilitli bir oda, içinde gül ağacından ünlü yazıhanesiyle Muhsin Ertuğrul'un odası. Salona giren kapıda kırmızı kadife perdeler, açtım ve partere girdim. Perde açıktı, sahne sofitadan inen tek ampulle aydınlanıyordu. O tek ışık sahneye ve tiyatroya, loş, gizemli bir hava veriyordu... S e s s i z l i k!…”
İşte bu an, Nedret Güvenç'in Tepebaşı Dram Tiyatrosu'nun sahnesinde yapayalnız, on altı yaşının tüm ürkekliğiyle kalakaldığı an... Bir şan - piyano öğrencisi olarak başladığı sanat hayatına tiyatrocu olarak devam edecek. İşte şimdi tiyatro onun aklını çelmeye başladı.
1940'lı yıllardan itibaren şekillenmeye başlayan bir tiyatrocu ve sanatçı kimliği çiziyor Nedret Güvenç. Kendisini anlatıyor. Ve arka planda Türkiye'yi, tiyatrocu arkadaşlarını, hayatında iz bırakan kişileri, rol aldığı oyunları, İzmir'i,... O unutulmaz sesiyle tatlı tatlı...
Renk Bilgisi
karışıkçokrenkli