KIZIL ELMA PEŞİNDE BİR ÖMÜR
İNSAN YÜZLÜ ŞEHİRLER
OSMANLI’NIN KAYIP ATLASI
Kızıl Elma Peşinde Bir Ömür
İçinden kayıklar geçiyor bu kitabın, ilim adamlarıyla dolu. Coğrafyaları bir gerdanlık gibi birbirine rapteden altın halkaları tespit ediyor. Harita tutkusuyla iç dünya teknolojisini bir araya getiren engin bir ufka yelken açıyor. Yazar için Fatih’in ve fethinin maddesi kadar, belki de daha fazla, ifade ettiği mana önemli.Ne arıyordu bu genç Sultan, Bizans İmparatoru’nun efsanevi kütüphanesinde? Ya Delfi mabedinin kâhini Plutark’ın biyografi kitabını neden istinsah ettirmişti? Yaptırdığı onlarca Füsûsu’l-Hikem şerhindeki hikmetlerin, içindeki hangi boşluğa deva olacağını bekliyordu? Bunları yeterince bilmiyoruz. Bildiğimiz şey, onun içinde bir korun yanmakta olduğu.Bu kitap, okurunu o kor’a bir adım olsun yaklaştırabilirse vazifesini büyük ölçüde yerine getirmiş sayacaktır.
İnsan Yüzlü Şehirler
İnsan Yüzlü Şehirler, kutsal şehirlerin ışıltılı ve derinlikli resimlerinden dünyevi şehirlerin karikatürlerine rehavetle uzanırken, Batı ve Doğu, Güney ve Kuzey diye ayırmadan şehirlerin atlas renkli dünyasında bir gezintiye çıkartıyor sizi. İçlerinde insan nefeslerinin sıcaklığı duyulan ve taşlarında nesillerin nabızlarının atmaya devam ettiği şehirler bunlar. Bursa, İstanbul, Paris, Petersburg, Şam, Medine, Bişkek, Las Vegas Ve diğerleri Hem ne fark eder ki: Her şehir bizden bir parçayı temsil etmiyor mu zaten? Ya da yüzlerimizden birisini gösteren birer ayna değil mi şehirler? Eski yüzler daha hoş ve ferahlatıcı geliyorsa bize, tıpkı eski fotoğraflarımız gibi, o zamanlar daha yakışıklı veya güzel olduğumuz sonucu çıkmaz mı bundan? Peki bugünkü resimlerimiz kimi temsil ediyor dersiniz? Bir başkasını mı? Yine bizi, elbette. Bizim bugünkü yüzümüzü Öyleyse yüzlerimiz bu kadar çirkin mi gerçekten de? Görüntü pusluysa, kime kızmamız gerekiyor? Horatius’a mı? Gelin, şehirleri unutma kültürünün pençelerine teslim olmaktan kurtaralım ve hepimiz, kendi şehirlerimize onların hazinelerini hatırlayarak sahip çıkalım. Yüzümüzü yeniden yansıtalım şehirlerimize. Umudumuz, medeniyetin başlangıcından beri çelişkilerin göbeğine örülü bu en büyük insan organizasyonunu, bu yürüyen çelişkiyi dönüştürmekte yatıyor çünkü.
Osmanlı’nın Kayıp Atlası
Mustafa Armağan tarihte ender rastlanan tarihî kavşakta kaleme aldığı Osmanlı’nın Kayıp Atlası’nda kaybettiğimiz büyük haritayı elimizdeki parçalarından yola çıkarak tasvir çabasında. Kuruluş, yükselme, duraklama, gerileme ve çöküş... Üç kıtaya yayılmış, onlarca kültür, din,dil ve millete sahip halkları 6 asır huzur içinde yaşatmış bir cihan devletinin kitaplarımızdaiçine sıkıştırıldığı kalıp bu. Bu kalıptan çıksa çıksa karikatür çıkabilirdi, nitekim çıkan o olmuştur.Peki neden yapılmıştır bu beyin ameliyatı? Bir daha bu topraklarda Osmanlı benzeri bir oluşumun ortaya çıkması istenmemişti de ondan. Bu tehlikeli ‘millet’in, ecdadının bir zamanlar neler yaptığını öğrenirse sıkıştırıldığı kalıpları kırmak gibi bir alışkanlığı olur, bu da kurulmak istenen düzenin altına bomba koymak anlamına gelirdi. Onun içindir ki, Osmanlı bu ülkede yıllar yılı kötülendi, aşağılandı, küçük görüldü, artıları bile eksiye dönüştürüldü. Lakin Türkiye asırlık kalıpları birer birer kırarken, tarihinin buna eşlik etmemesi düşünülemezdi. Böylece hem ülkeolarak çıktığımız noktada Osmanlı güneşini daha eksiksiz görebilecek bir donanıma kavuşuyoruz,hem de tarih, kafamızdaki kalıpları yıkarak bizi özgürleştiriyor.
Renk Bilgisi
karışıkçokrenkli