Michelangelo yeteneği ve dehası hayattayken takdir edilmiş bir sanatçıydı. 31 yaşında İtalya’nın en iyi sanatçısı olarak kabul edilmiş, 89 yaşında hayata veda ederken, düşmanları tarafından kibirli, görgüsüz, üçkâğıtçı bir cimri olarak anılmasına rağmen diğer herkes tarafından dünyanın gelmiş geçmiş en büyük ressamı ve heykeltıraşı olarak saygı görüyordu.
Daha yaşarken dehasının fark edilmesi ve değerinin anlaşılması Michelangelo’nun hayatına çok şey katmakla birlikte sevdiklerinden ayrı düşmesine, davranışlarını istediği gibi şekillendirememesine yol açmıştı. Her ne kadar papalara, krallara ve prenslere “hayır” diyebilen coşkun ve mağrur bir ruha sahip olsa da karşılaştığı sıkıntılı koşullar içerisinde boğulmuş, ızdırabını sanat eserlerine yansıtmış, böylelikle Rönesans Çağı’nda kendisine has bir ses, bir renk, bir çizgi yakalayabilmişti.
Bruno Nardini, Floransa’da Muhteşem Lorenzo de’ Medici ile Girolamo Savonarola arasında, Roma’da ise papaların ve kardinallerin arasında kalmış ressam, heykeltıraş, mimar ve şair Michelangelo’nun hayatını kesitler halinde sunuyor. Aksi fakat dâhi, zorlayıcı ancak bir o kadar da cömert Michelangelo’nun çocukluğundan ölümüne kadar çalkantısı hiç dinmeyen hayatı, yaptığı tablolar, heykeller, freskler, binalar; kimler için çalıştığı, kimleri kendisine düşman ettiği, sadece büyük bir sanatçı olduğundan değil aynı zamanda kendine has bir karakter olduğu için de edindiği arkadaşları Nardini’nin kalemiyle tekrar hayat buluyor.
Pek çok dile çevrilen Michelangelo: Bir Dâhinin Yaşamöyküsü, Batı sanatına damga vurmuş, kendisinden sonrakilerin ona kayıtsız kalamadığı bir “Rönesans adamının” aşkını, tutkusunu, öfkesini ve çektiklerini aktararak insan ve sanatçı olarak portresini sunuyor.
Renk Bilgisi
karışıkçokrenkli