“Dünya mı kımıldadı o sıra, güneş mi, ağacın çekim gücü
mü, bilemedi, ince bir güneş huzmesi vurdu katılaşmış
bal damlasının üzerine, yandaki ağaçların dallarından
sıyrılıp geldi, tozlarıyla geldi, yeşilleriyle geldi,
mavileriyle, sarı daha mı sarı oldu o zaman, kıvamlı sarı,
bal sarı, güneşle doldu turuncu sarı, güneşle, gökle,
yerle.”
Behçet Çelik, şehirdeki bir kadının hikâyesini takip
ediyor. Sözünü sakınmayan, zorunluluklarla kavgalı,
yalnızlığıyla barışık, belirsizliklerden ürkmeyip güç
devşiren, durup kalmayı değil hareket etmeyi şiar
edinmiş bu kadın bir adamla tanışıyor. Kitaplardan ve
şiirden konuştuklarında kendisine hem yakın hem sinir
bozucu gelen bu adamla karşılaşmak, kadını
çocukluğundan ve gençliğinden unutamadığı üç sihirli
ânın bir benzerine mi götürecek ya da bu yol nereye
varacak?
Turuncunun Kıvamı, dili, akışı ve ritmiyle anlatının
kendisinin başlı başına bir karakter gibi ön planda
olduğu bir roman.
Renk Bilgisi
karışıkçokrenkli